E

Ğ

E

R


İ

N

S

A

N


İ

S

E

N


Ö

L

M

E

Z

S

İ

N


K

O

R

K

M

A
Uzumbaba Anasayfa Hacıbektaş logo Pirsultan semah Site Haritası
 
;
ü
zü
mbaba dü
şü
nü
yor

Düşüncelerimin dizelere döküldüğü
liste için tıklayınız


Aşağıdakiler birkaç örnektir.

KENDİ KADERİNİ ÇİZ BE EY HALKIM

Korka korka bu hale gelen dünya
Korku duvarını aştın mı söyle
Sabreylemek sonsuza kadar sürmez
Sabır duvarını geçtin mi söyle

Korka korka ölümü uzatma sen
Yıkılan ömrüne gel zul yapma sen
Karanlığa düşüp ah yaratma sen
Karanlık duvarın söktün mü söyle

...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı

KAFASIZ ZALİM

Çocukların ilk öğrendiği parmakları
Sayar bir iki üç dört
Maması varsa alır yoksa ağlar

Ne bilsin ki yavrular
Dört kişinin parmağında oynattığı dünyayı
Ağlar yavrular maması yoksa ağlar

Yoksulun cebinden çalar
Çaresiz bırakılan insanların
Sofrasından çalar
Babasının yavruya alacağı oyuncağı çalar
Yavruların mamasından çalar
Ağlar yavrular maması yoksa ağlar

...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı

EY GENÇ DOST

Acılar uzaktan çok acıtmaz
Yaklaş bak gör nasıl yakar genç dost
Sen aslan değilsen pençelerin yok
Şafak sökse bile aydınlık sana çok
Yırtıcı karanlığın yuttuğu umutları
Umutlarına çöreklenen kara bulutları
Dağlardan düşen bembeyaz çığın bile
Cehennem karanlığı olduğunu göremezsen
Aydınlığı nereden bulacaksın genç dost

...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı

O ŞERRİ YIK BE

Bu nasıl bir dünya diye sorma be
Boş yere oturup hoşa yorma be
Beden sızlıyorsa düş ağlıyorsa
Düşlerini çoştur coş sor ara be

Oturur ağlarsan miskinsin bil be
Coşmadan çağlarsan bir hiçsin hiç be
Hakkın varsa meye su dolmuyorsa
Dolduranı coştur can cana çek be

...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı

UYANIR MI DERSİN

Farkında olmayan uyurgezerleri uykudan
Çaresiz uyuzları kaşıntıdan
Sarsılmış beyinleri hışırtıdan
Uyarırlar bu halkı farkında olmadan
Uyanır mı dersin sararıp solmadan

Cihad peşinde çil çil paralar
Birileri kendini boş yere yaralar
Merhemleri yok ki yaraları saralar
Oyalarlar bu halkı farkında olmadan
Oyalanır mı dersin oyuncak olmadan

...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı

YAŞ OLGUN BEDEN SUSKUN

2020 girmek üzere
Son gün, son saatler
Sağlıklı mıyım?
Evet...

Yaş olgun, beden suskun,
Suskun mu suskun.

Bu saatler, bu son dakikalar...
Çok yorgunum.
Bedensel değil, ruhsal yorgunum.

Bundan altmışaltı yıl önceydi
Aslında önceymiş
Ovadan uzak, dağın yüksek bir tepesi.
Her nasılsa,
tabağın tersten göründüğü gibi engebeli,
Kayalarla yoğrulmuş sanki mutlu bir ova...
Eşgın'ın bol olduğu,
Kekliğin bol öttüğü,
Anadolu'nun işte o köyünde doğmuşum.

...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı

MEDET UMAR

Ne yazık zamana uymayan diller
Çok sözler dizerler haykırır durur
İçi boş beyinsiz bilgisiz düşler
Boş beyinden medet umar zevk bulur

Soyuldukça aşka gelen bir millet
Her aşkından çıkar zorla bin illet
Sevdiğine uzak kalan bu zillet
Düşmanından medet umar dert bulur
...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı

O BEYİNLER BOŞ DEĞİLDİR

Bugün yine sarhoş oldum
Her sarhoşluk hoş değildir
Zorbalar var meydan açın
O meydanlar boş değildir

Örümcekler av peşinde
Meydanları sar peşinde
Ses perdesin yüksek açın
O perdeler boş değildir

...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı


LANETLER OKUYORUM

Dünyanın çivisini çıkardılar
Beni bunlarla aynı yerde
Aynı rüzgarda
Aynı fırtınada
Aynı hortumda yaşamak için zorlayan
Tüm ruhlara
Tüm dinlere
Tüm cinlere
Lanetler okuyorum

Ne cezalı bir yaratığım ben
Hergün hüsran
Hergün zulüm
Hergün ölüm kusanları görüyorum
Hergün umutları özlüyorum

...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı

TERÖRİST

Bu ükede Deniz Gezmiş terörist,
Hüseyin İnan da terörist.
Yusuf Aslan da, Mahir Çayan da.
Ve
Kaypakkaya da.

Çiçeği burnunda
Erdal Eren, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz
Ve,
Bir dilim ekmek ile Berkin Elvan da.

Bu ülkede her yer terörist
1 Mayis 1977'yi yutan,
Ve baharı yazla tutan,
2013 Taksim meydanı da.

Bu ülkede tren garları,
100'den fazla yutan canları,
Alt geçitleri boyayan kanları,
O uçurtulamayan barışları
Ankara Garı da terörist.

...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı

DÜŞÜNSEL ÇIĞIRIŞLARIMIN
TELLERE TAKILIŞI
(Amatör çığırış)

Sattılar

Dombili Dombala

Umutluyum

Ölsen bile söz özündür




1919-2007 tarihi 'GAZETE MANŞETLERİ'ni okumak ister misiniz?



Düğme internet üzerinden


Çürümüş Kapitalizmin Barış Ödülü

Birçok kez olduğu gibi, bu yılki Nobel Barış Ödülü de tartışma ve eleştirilere konu oldu. Ödül verilecek kişiyi belirleyen Norveç Nobel Komitesi bu yıl barış ödülüne Venezuela’dan Maria Corina Machado’yu layık görmüştü. Venezuela’daki Maduro iktidarını ABD emperyalizminin askeri saldırganlığıyla, CIA operasyonlarıyla devirmeye çalışan bu burjuva lidere barış ödülü verilmesi yaygın bir şaşkınlıkla karşılandı. Ama bu taltif, aslında kapitalist düzenin çürüyüşünün geldiği dip seviyesini gösteren yeni bir halkadan başka bir şey değildir. Trump’ın her türlü ar ve izan duygusunu bir kenara bırakarak, naralar ata ata barış ödülünü kendisi için istediği bir çağda başka ne olabilirdi? O Trump ki Birleşmiş Milletler’in bile resmi olarak tescillediği Gazze soykırımının baş sorumlularından. O Trump ki koltuğuna oturur oturmaz NATO ülkelerine silahlanma harcamalarını iki katına çıkarmalarını dayatan bir başkan. O Trump ki, müttefiklerinin bile adeta şakağına silah dayayıp onlara milyarca dolarlık silah satan kişi. O Trump ki Savunma Bakanlığının adını “Savaş Bakanlığı” yapmaktan çekinmeyen biri. O Trump ki, Grönland’ı ve Panama’yı gerekirse askeri yoldan alacağını iddia edip, İran’ın tepesine bombalar yağdıran kişi. O Trump ki nükleer silah denemelerine yeniden başlanması emri veren başkan…

Ama şımarık ve azman bir çocuk gibi tepinen Trump, yarattığı tüm bu basınca rağmen ödülü alamadı. Ne var ki Komitenin Trump’ı üzmesinin sebebi, yüksek ahlâki, vicdani ilkelere ve liyakat hassasiyetine göre hareket etmesi değildi. Böylesi bir ödüllendirmenin dünya çapında yol açacağı tepkinin büyüklüğünden olsa gerek, ödül bu seferlik ona değil de onun sıkı bir hayranı ve işbirlikçisi olan Maria Corina Machado’ya sunuldu. Machado da efendisine saygısını ve sadakatini sunmakta kusur etmedi ve ödülü Trump’a adamayı ihmal etmedi. Komite Trump için ortamın biraz daha olgunlaşmasını tercih etmiş gibi görünüyor.

Günümüz dünyasında savaş kelimesiyle özdeşleşecek kadar öne çıkmış Trump buyken, barış ödülünü ona adayacak kadar süflileşen Machado kimdir peki?

Yazının tamamı için tıklayınız


Manifesto’dan önceki hayalet: Bedreddin


Nâzım, Bedreddin’i tarihsel olarak erken gelmiş bir devrimci olarak kavrar. Münzer’in yenilgisinde gördüğünü, Bedreddin’in akıbetinde de görür. Tarih yasaları, işleyen bir zorunluluktur; ama bu zorunluluk, adaletsizliğin gerekçesi olamaz. Nâzım’ın farkı tam da buradadır. O, yenilgiyi açıklamakla yetinmez; onu bugünün kavgasına taşır.

Yazının tamamı için tıklayınız


DİPLOMALI BURJUVALARIN İHANETİ…

Kapitalizm öncesi çağlarda eğitimli kesim hep küçük bir azınlıktı. Kapitalizmle birlikte ve zamanla, okulların, üniversitelerin kapıları görece mütevazi toplum kesimlerine de açıldı ama bu durum şeylerin seyri üzerinde pek etkili olamadı. Yeksek düzeyde eğitimli olanların prestiji, itibarı her zaman büyüktü… Tarih de eğitimli, diplomalı uzmanlar tarafından yazıldığı için, şeylerin gerçeğine nüfuz etmek zorlaştı… Sömürü düzenini, yeniden ve yeniden üreten bizde aydın denilen diplomalıların aslında neyin, kimin hizmetinde oldukları, yapıp-ettiklerinin kimin için ne anlama geldiği pek sorun edilmiyor. Oysa, bu durumun tartışma konusu yapılması, bilince çıkarılması hayatî önem taşıyor. Zira, söz konusu kesim her zaman, kendini ilericiliğin, modernliğin timsali olarak sunmayı başarıyor.

Yazının tamamı için tıklayınız


Krizle Sarsılan Kapitalizm ve Salgın Paniği

Şu anda dünyaya hâkim olan manzara şöyledir: Burjuvazi, tüm insanlığı koronavirüs salgınına karşı savaşa çağırıyor! Dünyanın en ünlü ve en kalabalık kentlerinin meydanlarında ve caddelerinde in cin top oynuyor. Hayatın adeta durduğu kentler, bilim-kurgu filmlerinin sahnesine dönüşmüş gibi! Ekranlardan sürekli çağrılar yükseliyor: “Ancak mikroskopla ölçülen, gözle görülmeyen, sinsi ve yıkıcı düşman her yerde! Evde kalın, toplumsal mesafeyi koruyun.” Korku alabildiğine körüklenip toplum paniğe sürüklenirken, insanlar evlerine kapanırken, şu işe bakın ki aynı anda on milyonlarca işçi işten atılarak işsizliğe ve açlığa terk ediliyor! Emekçi kitlelerin zihni felçleştirilirken, yine aynı anda olağanüstü hal ilan edilerek demokratik haklar ortadan kaldırılıyor, baskı ve yasakların meşru görüleceği koşullar yaratılıyor. Yani felâket kostümleriyle sahneye sürülen virüs, tam anlamıyla kapitalist bir virüstür: Toplumun örgütlü hücrelerine/yapılarına saldırıyor, işçi sınıfının bağışıklık sistemi demek olan dayanışmayı zayıflatıp yok etmeye çalışıyor, bireyciliği ve bencilliği kamçılıyor!

Kapitalizm, tarihinin hiçbir döneminde karşılaşmadığı şekilde, kelimenin gerçek anlamında küresel ve son derece yıkıcı bir krizle sarsılıyor. Fakat bu kriz, yaratılan koronavirüs paniğiyle perdeleniyor.

Yazının tamamı için tıklayınız

dü
ğme tarih ve aleviler
Son zamanlarda Diyanet'in Alevilerle ilgili çelişkili açıklamalarını konu alan bir yazı:

Alevilerin Talepleri ve Diyanet‘in Kırmızıçizgileri


Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez geçtiğimiz günlerde temsil ettiği resmi devlet ideolojisinin Alevilere ve Alevilerin ibadethaneleri olan cemevlerine bakışını yansıtan bir açıklama yaptı. Görmez‘in çelişkilerle, tutarsızlıklarla ve Sünni devletin kibriyle bezeli açıklaması devletin Alevisi olmayacaklarını defalarca dile getiren Alevilerin ve tutarlı demokratların haklı tepkisini çekti. “Biz dini statü veremeyiz, statüyü ancak bu yolun bizatihi sahipleri belirleyebilirler” diyen Görmez‘in sözlerinin devamı şöyle: “Alevilik meselesini teolojik bir tartışma zeminine çekmeden, sadece sosyal, hukuki zeminde konunun ele alınması gerektiğini hep ifade etmişimdir. Bizim daima iki kırmızıçizgimiz olmuştur, bundan hiçbir zaman vazgeçmedik. Bir tanesi; Aleviliğin İslamın dışında bir yol olarak tarif edilmesi. Çünkü bin yıllık tarih bunu yalanlıyor, doğru olmadığını ortaya koyuyor. İkincisi de; cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir inancın mabedi gibi gösterilmesi. Ama kendi tarihinde var olduğu şekliyle ocakların talepleri doğrultusunda özgürce kendi geleneklerini, kendi kültürlerini, kendi inançlarını yaşamalarının da hem İslamın, hem hukukun onlara verdiği bir hak olduğunu düşünüyorum.”
Cemevlerini geleneksel Sünni İslam bakışına göre yorumlayan bu sözler, AKP‘nin başından beri sürdürdüğü asimilasyon odaklı politikanın bir kez daha dile gelmiş ve billurlaşmış halidir. Görmez, son derece muğlak bir ifadeyle, dini statünün ancak bizatihi bu yolun sahipleri tarafından belirlenebileceğini söylüyor. Ancak temsil ettiği devlet yüzyıllardır ezilen “bu yolun sahiplerinin” demokratik taleplerine ve inanca saygı isteklerine kulaklarını tıkıyor. Alevilerin kendi inançları hakındaki görüşlerini, inançlarını, ibadethanelerini itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Osmanlı İmparatorluğu zamanından bu yana ezdiği, sürdüğü, katlettiği Alevilerin neye inanacağını, nereyi ibadethane olarak göreceğini, kültürel ihtiyaçlarını nerede karşılayacağını tayin etmeye çalışıyor. Bu en âlâsından bir “statü belirleme”dir ve üstelik Alevilerin aleyhinde bir statü belirlemedir. Buna göre Aleviler, Sünni İslama ve dolayısıyla devlete yakın olmalı. Taleplerde bulunmamalı, devletin inayet ve hoşgörüsüne sığınmalı. İslamın içinde bir yol olarak İslama uygun davranmalı. Yani Alevilerin devletin resmi dini dışında bir dine veya inanışa bağlı insanlar olarak eşit yurttaşlık hakları olmamalı!
Alevilik meselesi gerçekten teolojik bir zemine çekilmeyecekse, Aleviler dışında hiçkimsenin Aleviliğin İslamın içinde ya da dışında bir yol olup olmadığı konusunda konuşma hakkı yoktur. Ama devletin Diyanet İşleri Başkanı tam da bunu yapıyor. Aleviliğin İslamın dışında bir yol olarak tarif edilmesinin kendilerinin kırmızıçizgisi olduğunu ifade ediyor. Alevilerin bile bu konuda kırmızıçizgiler dayatmadığı, bazı Alevilerin Aleviliği İslamın bir parçası, bazılarının İslamın dışında bir inanış, bazılarınınsa sadece kültürel-geleneksel bir çerçeve, bir öğreti olarak tanımladığı durumda, Alevilikle ilgisi olmayan birinin Aleviliğin İslamın içinde olduğunu dile getirmesi despotça bir zihniyetin ürünüdür. Ancak din işlerinden sorumlu bu zat sadece görüş bildirmekle kalmıyor, bunun kendileri için kırmızıçizgi olduğunu buyuruyor. Üstelik Aleviliğin Sünni devlet egemenliği altında ezildiği bin yıllık tarihi buna kanıt olarak göstermekten çekinmiyor.
Görüldüğü gibi, Diyanet İşleri Başkanı “mesele sosyal ve hukuki zeminde ele alınmalı” diyor ama sorunu dönüp dolaşıp teolojik alana getiriyor. “Hukuki zeminde” ise, hükümet, Alevi dedelerine maaş bağlamak, cemevlerini ibadethane statüsü vermeksizin kültür merkezleri olarak tanımak gibi uyduruk düzenlemeler dışında hiçbir adım atmaya yanaşmıyor.

Yazının tamamı için tıkla:
Kaynak: Marksist Tutum
yanan_odun 
Bu site bir uzumbaba.com yapımıdır Başlangıç tarihi 2004.
yanan_odun 
Uzumbaba Anasayfa